Sakarya özel şeyleriyle pek gündeme gelen bir şehir değildir.
İçinde 72,5 milleti barındırması ve bu milletlerden birine ait olmak özel bir durumdur Sakarya'da.
Bunun yanında Tatangaları yani Sakaryaspor'u,
Sapanca gölü, Taraklı, vs. bir kaç tarihi ve doğal güzellik dışında;
Ziya Taşkent, Sait Faik gibi sanatçıları da vardır özel olan.
Siyasette ise özel olan tek figürü vardır: Cevat AYHAN!
Cevat Ayhan abimiz, amcamız;
uzun süredir yoğun bakımda.
Rabbim yardımcısı olsun.
Cevat Ayhan'ı Sakarya için özel kılan şey,
Bolu sınırından, Bilecik sınırına;
Karadeniz kıyısından, Kocaeli sınırına kadar;
gitmediği ve hizmet götürmediği köy yoktur.
En basit örneği, Sakarya merkeze 45 km mesafede olan köyümün
tarihinde asfaltla ilk buluşması da onun bakanlığı döneminde olmuştur.
Biz Cevat Ayhan'ı böyle biliyorduk;
fakat o sadece Sakarya değil, yurt geneliyle böyle ilgileniyormuş.
Bunu zaman içinde görüştüğümüz, farklı illerde yaşayan büyüklerimizden öğrendik.
Cevat abimiz Bayındırlık bakanıydı.
o zamanlar altında bir toyotası vardı ve hastalanana kadar da bindi o toyotaya.
makam arabası da oydu.
Oğlu'da bakanlıklarda ihale kovalamıyor, Sakarya'da mütevazi bir bilgisayarcı dükkanı işletiyor.
Cevat Ayhan abimizi Sakarya için değerli kılan şeyler özetle bunlardı.
Onu bir de Milli Görüş için değerli kılan şeyler var.
Bunda yaşımın genç olmasının da katkısı var fakat 2007 öncesine kadar
ben de farkında değildim, bu özel adamın.
O zaman kadar sevdiğimiz saydığımız, bakanlık yapmış bir büyüğümüzdü.
fakat 2007 seçimleri sonrasında onun ne kadar özel bir insan olduğunu anladım.
Gelelim meselemize;
22 temmuz 2007 seçimlerinin sonuçlarına YSK'nın sitesinden ulaşabilirsiniz.
benim hatırladığım kadarıyla Saadet Partisi 2,3 oy almıştı.
Hummalı bir seçim dönemini geride bırakmıştık.
Gençlik çalışmaktan ve uykusuzluktan bitap düşmüştü.
Seçim sonuçları açıklanınca da gençlik olarak yüzümüz düşmüştü.
Seçim sonuçlarını parti binasında takip ediyorduk,
salonda büyüklerimizde vardı.
Sonuçlar yavaş yavaş netleşmeye başlayınca,
parti binası da yavaş yavaş boşalmaya başladı.
Akşam saat ilerlemiş, geceye yaklaşmıştı.
Parti binasında biz gençler dışında;
Emektar Casim Amcamız, kendileriyle demirbaş diye eylendiğimiz
bir kaç ihtiyar amcamız
ve Cevat Ayhan abimiz kalmıştı.
(Neden bilmiyorum, ama ona hep Abi demek geliyor içimden)
Parti kapanana kadar da çıkamamıştı Cevat abimiz partiden.
Seçim sonuçları resmi olmayan ama muhtemelen resmisi de o olacak verilere göre belliydi.
Gençliğin durumuysa seçim sonucundan daha kötüydü.
Cevat abimizin durumu farketmesi zaman almadı zaten.
Bizi salona topladı ve onu bende özel yapan o konuşmasını yaptı.
Konuşmasında Siyonizm, Amerika, israil, Batı vs.'den pek bahsetmedi.
Yeri geldikçe değinip geçti.
O daha çok meselenin özüne kilitlenmişti.
Karşısındaki gençlikti ve gelecek yüzyıl o gençliğin eline bakıyordu.
Ona göre konuşmalıydı.
Dünyayı kurtarabilmek için önce kendimizden başlamalıydık.
Neyse, lafı uzatmayalım, aklımda kaldığı kadarıyla,
anlatmaya çalışayaım Cevat abimizin anlattıklarını.
sevgili gençler dedi.
selamdan ve duadan sonra tabi.
seçim sonuçları hiçbirimizin beklediği gibi gelmedi.
bundan kötüsü olabilir miydi, belki olabilirdi.
mesele bu değil.
zaten bizim iktidar olma gibi bir vazifemiz yok;
ama iktidar olmak için çalışma gibi bir vazifemiz var.
yani biz zaferden değil, seferden sorumluyuz.
(bu cümleyi farklı bir şekilde de anlatmış olabilir,
ama anlatmak istediği buydu)
ve zafer için çalışmamızı yaptık, yeterli mi orasını Allah bilir, ama biz elimizden gelen gayreti gösterdik.
(oradaki gençlik normal şartlarda zaten bunları bilen insanlardı, fakat o mücadeleyi gösteren insanlar bu durumu daha rahat anlar diye düşünüyorum.yani seçim mücadelesini)
şimdi bizim üzerimize aslında daha büyük vazifeler düşüyor.
biz belirli bir yaşın üstünde insanlarız.
bu ülkenin farklı dönemlerini gördük.
ideolojik ayrımların zirvede olduğu dönemler.
karşıt görüşten birisini kendi görüşüne çekmenin nerdeyse imkansız olduğu dönemler.
şimdi siz böyle bir dönemin sonuna geldiniz.
bizden ayrılıp, kendi yoluna giden,
sağdan soldan topladıkları kitlelerle iktidarda olan bir parti var.
mesele iktidar olmaksa bu bizim için sorun;
ama mesele Allah rızası için çalışmaksa,
bu bizim için fırsattır.
Çünkü Akparti toplama bir partidir.
Akparti yüzde elliye yakın oy almıştır.
Hayatı boyunca bizimle aynı havayı dahi solumaktan rahatsız olan,
karşıt görüşümüzdeki insanlar bu partiye oy vermiştir.
yani ezanı duyunca kaçacak yer arayan adamlar,
namaz kılan bir adama oy vermiştir.
ve o adamın geçmişini bildikleri halde.
bu durumun faydaları da vardır zararları da.
en büyük faydası, islam düşmanı insanlar bile islam çizgisine yaklaşmıştır
ve yaklaşmaya da devam edecektir.
en büyük dezavantajı ise islam çizgisindeki insanlar da ise bir rahatlama bir rehavet
bir ılımlaşma olmuştur ve olmaya da devam edecektir.
bu durumda size büyük iş düşüyor.
sizler karşınızdakini incitmeden, kırmadan, dökmeden;
sabrederek ve Allah'tan bekleyerek çalışmanızı yapacaksınız.
Tertemiz gençler yetiştireceksiniz.
bu rehavete kapılmayacaksınız.
büyükleriniz yanlış yapsa bile siz yapmayacaksınız.
sürekli geleceğe yatırım yapıp, insan yetiştireceksiniz.
Fitnelere kulak asmayacaksınız.
sadece çalışmanızı yapacaksınız!
önce dava içindeki kardeşlerinizle muhabbetle geçinip,
sonra ayrım yapmadan herkese muhabbet besleyeceksiniz.
Allah'ın kime neyi ne zaman vereceğini bilemezsiniz.
siz hidayet dağıtıcı değilsiniz.
o yüzden hep güzel sözler söyleyip,
sonunu Allah'tan bekleyerek çalışmanızı yapacaksınız.
Çünkü bu Akparti toplama bir partidir.
ve günü gelince dağılacaktır.
burda en önemli mesele,
bu dağılmaya kadar sizin ne yaptığınız;
iktidara ne kadar hazır olduğunuzdur.
dağılma gerçekleştiğinde,
eğer vazifenizi yapıp, muktedir olacak kadrolar yetiştirmişseniz,
ne mutlu size;yok eğer bu iktidara hazır değilseniz,
vay halimize!
mevla bu yükü bizden alıp başkasına yüklemesin istiyorsanız,
bu düsturla çalışmalarınıza devam edin.
.....
evet Cevat Abi bu minvalde sözlerle tamamladı konuşmasını.
yorum yapmak haddime değil zaten.
ve ona dua ile bitirelim.
Rabb'im ona iki cihan Saadeti nasip etsin,
onun hastalığına acil şifalar versin.
Ahiret günü gelip çattığında onu hocasıyla birlikte
peygamber sancağında toplananlardan kılsın inşeAllah!
Amin!
28 Mayıs 2014 Çarşamba
14 Mayıs 2014 Çarşamba
Bir Madenci ve Eşyaya Hürmet
Sedye kirlenmesin!”
Bu sözler sonucuna baktığımızda sebebi hiç de önemli olmayan
bir maden kazasından,
Sağ olarak çıkarılan emektar bir madencinin, ambulansa
bindirilirken sarf ettiği sözler.
Söz ulusal, yerel ve sosyal medyada bir anda yayıldı.
Herkes bu sözü birilerine çakmak için kullandı.
Birbirimize kenetlenecek hiç sebep yokmuş gibi; Birbirimize
çakacak iyi bir söz bulmuştuk.
Samimi insanlar da vardı muhakkak; Fakat kimse sözün özüne
inmek istemedi, inmedi.
Emektar işçi ağabeyimizin kullandığı bu sözleri birkaç
farklı açıdan ele alabiliriz.
Ama biz öyle yapmayıp tek bir açıdan ele alalım.
Bu anlam yani bana göre birinci anlam:
Eşyaya hürmettir.
“Hadi lan, öyle bir durumda adamın aklına hürmet mi gelir!”
Demeyin! Gelir efendim.
Bizim insanımız doğduğundan itibaren Öyle bir düşünce
sistemiyle yoğrulur ki;
O Saygı ve hürmet bilinçaltında yerini alır.
Ve belki biz de dahil
Bundan sonraki nesillerin muhtemelen sahip olamayacağı bir
özellik olarak
Yeri geldiğinde bu düşünce açığa çıkar.
Burada sözü edilen araç ambulans ve sedye.
Biz yeni nesilden kimimizin ambulansa,
Kimimizin polis otosuna,
Kimimizin halk otobüsüne,
Kimimizin başörtümüze,
Kimimizin bir diğerine hürmeti yoktur.
Yani kısaca hürmet artık lugatımızdan silinmiş.
Belki de Soma’yı bırakıp, Kendi yasımızı tutmalıyız.
Yani demem o ki:
Birbirimize hürmeti kaybettikçe ölüyoruz;
Öldükçe birbirimize hürmeti kaybediyoruz!
Ölenlere Rahmet, kalanlarına sabır;
Kurtarılmayı bekleyenlere de yardım diliyorum Rabb'imden!
İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)